05.08.2009 - Rinteln de - Berat Kandili Heyecanı.
Camimizde Berat kandili coşkuyla kutlandı. Kur-an okunmasıyla açılış yapılan program akışında gençler tarafından çeşitli ilahiler okundu, daha sonra Dingörevlisi İsmail Bal, Berat 'ın anlamını açıkladı ve konuşmasına şöyle devam etti:
Ebu Hüreyre Radiyallahu And’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur:
—“Şaban ayının on besinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; söyle dedi:
—“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum.
—“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı:
—“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı sarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.
Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi ve söyle dedi: "Ya Muhammed başını kaldır. Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış.
Cennetin birinci kapısında dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyor: "Ne mutlu bu gece rüku edenlere.
Ikinci kapıdan dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: "Bu gece secde edenlere ne mutlu".
Üçüncü kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece dua edenlere ne mutlu."
Dördüncü kapıda duran melek dahi şöyle sesleniyordu: -"Bu gece, Allah'ı zikredenlere ne mutlu".
Beşinci kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu."
Altıncı kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece Müslümanlara ne mutlu."
Yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: "Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahlari bağışlansın.
Bunlari gördükten sonra, Cebrail 'e sordum: "Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak?
Şöyle dedi: "Ya Muhammed, Allah-u Teala, bu gece, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder."
Kandil programı Akşam Namazıyla son buldu. Programdan (Aksam Namazından) sonra Camimizin Çayocağında, bazı Arkadaşların Baklava ve Hamur kızartması gibi çeşitli ikramları oldu.

Berat Kandili (Beraat Kandili) İslam dininde kutsal kabul edilen gecelerden biridir. Şaban ayının 14 üncü gününü 15 inci gününe bağlayan gecesi Beraat gecesidir.
Aslı "Berâettir." Beraat sözlükte, "bir zorluktan kurtarmak ve berî olmak" demektir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle mübarek gece; günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle Beraat gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de Rahmet gecesi gibi adlar da verilmistir.
Bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin çok sevabi ve feyzi vardır. Bu konuda Resul-u Ekrem söyle buyurmustur:
"Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (şaban ayının on dördüncü günü) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: 'Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim' buyurur." (Ibn Mâce)
Ayrıca, Berat gecesi, Kuran-ı Kerimin Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildigi gecedir. Buna inzal denir. Kadir gecesinde ise Peygambere ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıstır. Buna da tenzil denir.
Kandil Geceleri Peygamber'in ( a.s.m ) uygulamasında yoktur. Ancak 3. asırdan itibaren mistik çevrelerde kutlanmaya başlanmış ve bu geceler Osmanlılar döneminde Padişah II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için "Kandil" olarak anılmaya başlamıştır.
Kur'an'da mübarek gecelerden şu şekilde bahsedilmektedir:
"Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız." (Duhan 3)
"Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır." (Kadir 3)
Kandil geceleri namazların kılındığı, Kur'an-ı Kerim'in okunduğu, duaların yapıldığı ve salavat-ı şerifelerin bolca getirildiği gecelerdir.
İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan?
Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte. [Hz. Mevlânâ]